Kitaptan Mesaj Var: BENİ OKU!

2
1362

Kitap ve okumayla ilgili birkaç bilgiyle başlayalım:

-Türkiye’deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması şöyledir; halk kütüphanesi sayısı: 1.412-Kahvehane sayısı: 570.000-Buna göre 49.000 kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir. (Öğrenci ve eğitim kurumu çalışanlarını bunun dışında tutuyorum, çünkü üniversitelerin kendi kütüphaneler var, ancak bu kütüphaneler çoğunlukla halka açık değil ki öğrenciler de uyumak ya da sınav zamanlarında sessiz ortam aradıkları için kütüphaneleri tercih ediyorlar.) (2014 yılı verilerine göre kitap basma oranımız ve değerli kitap sayımız artsa da o kitaplar okunmadıkça bir anlamı yok)

– Türkiye’de 1 kişinin kitap okumaya ayırdığı zamanın; bir Norveçli 300, Amerikalı 210, İngiliz ve Japon 87 katını ayırıyor dünya. Ortalaması da Türklerin ayırdığı zamandan 3 kat fazla. (Bu veriler de %100 gerçek olamaz, çünkü her ülkede eğitimsiz çok insan bulunmakla beraber her çok kitap okuyan insanın başarılı olacağını göstermez. Bu durum yine de kitap okuma oranımızın düşük olduğu gerçeğini değiştirmiyor.)

– Türkiye’de 100 kişiden sadece 4 kişi kitap okuyor. (Kısaca kitap okuyanlar: sen, ben, o; diğeri kim ?)

Şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim ve kendim de severek okuduğum ‘Etkili insanların 7 alışkanlığı’ kitabından, internette de bulabileceğiniz meşhur bir alıntıyı sizlere sunuyorum:

Paradigma..

Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur. Örneğin; trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağlayan çocuklarına hiç, susun, demeden yolculuğa devam ettiğinde; siz ona ne gamsız adam, diyebilirsiniz. Ama sorsanız, belki de onlar hastaneden geliyorlardır ve bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.

Prof.Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek de çok üzülmüş. Yemek molasında oğluna, şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu; “anne o adam Finlandiyalı, burada simultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk” demiş.

Havaalanında aktarma yapmak isteyen yaşlı bir hanım, uçağının 2 saat gecikmeli olduğunu öğrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna geçmiş. Yanındaki sehpaya da dergileri ve kurabiye kutusunu bırakarak, okumaya dalmış. Bir ara bakmış ki, yanındaki koltuğu oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açıyor ve yemeye başlıyor. Kurabiyelerin kendisine ait olduğunu hissettirmek isteyen kadın, adama dik dik bakmış. Hatta canı o an istemediği halde, kutudan bir kurabiyeyi ağzına atmış. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim olduğunu artık anlamıştır diye düşünürken, adam bir tane daha ağzına atmaz mı? Hemen kadın da bir tane daha atmış ve bir yarışma başlamış, adam bir tane, kadın bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmış, adam onu hızlıca kaparak ortadan bölmüş ve gülerek kadına ikram etmiş. O sırada, kadının uçağının alana indiği anonsu duyulmuş ve işlemler için kadın bankoya gitmiş. Pasaportunu çıkartmak için çantasını açtığında, ne görsün; kendi kurabiye paketi, hiç açılmamış olarak çantasında durmuyor mu?

Meğer bunca zamandır adamın kurabiyesini yiyormuş. Tabii çok utanmış ama artık iş işten çoktan geçmiş.

Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.

ÇÖZÜMSÜZ gibi gördüğünüz sorunlar konusunda PARADİGMA değiştirmenin önemi çok büyüktür. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır…”

Bu alıntıyı paylaştım, çünkü günlük hayatta yaşadığımız bazı olayları ancak o olaylar hakkında okuduğumuzda tam anlamıyla anlayabiliyoruz. Kitap, yazı vasıtasıyla bize yaşadığımız zamanı, geçmişimizi ve geleceğimizi yansıtır. Bir Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını okuduğunuzda 200 yıl öncesinin Rusya’sını, savaşın ne demek olduğunu; bir Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını okuduğunuzda aşkın, betimlemenin ne demek olduğunu; bir Paulo Coelho’nun Simyacı’sını okuduğunuza simyacıyı, felsefeyi; bir Charles Dickens’in İki Şehrin Hikayesi’ni okuduğunuzda insan yaşamının inceliklerini, Fransız İhtilali’nin etkilerini, bir ilahi kitap okuduğunuzda inananlar için doğruyu gösteren bir rehber olduğunu anlayabilirsiniz. Yeter ki okuyun ve tarzınızın farkına varın, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Dizi izlemekten, iğrenç evlilik programlarını izlemekten biraz kitap okumaya vakit ayırsak…. Cümlenin devamını size bırakıyorum.

2 Yorumlar

  1. Cok onemli bir konuya deginilmis ve gunumuzde cok onemli.Insanlarimiz her isin ustesinden gelmeye o kadar cesaretli ve emin ki bazen bu okuma tarzimiz bunun gerisinde kaliyor ve bu nedenle hatalara dusuyoruz.Tebrikler bence cok cok onemli bir konuya dikkat cekilmis…

Cevap Ver

Lütfen Yorumunuzu Onaylayın
Lütfen İsminizi Yazınız