Bir Kanser öyküsü…

0
1627

Telefonun diğer ucundaki ses annemindi ve beklediğimin aksine oldukça kaygılı ve üzgün bir tona sahipti. ”Kızım, demişti babanda tuhaf bir şeyler var”. Apar topar gittiğimizde babamın bilinçsizce yaptığı hareketlere şahit olmak hem oldukça şaşırtıcı hem de oldukça acı vericiydi. Gündüz uykusuna yatmadan önce hiçbir şeyi olmayan kapı gibi adam uyandığında adını bile hatırlamıyor, sigarayı yıllar önce bıraktığını unutmuş hiç alakasız bir şekilde mutfak çekmecelerinde sigara paketi arıyordu. Tabi ki bunlar yalnızca birkaç örnek…

İki seneye yakın bir süredir kalp yetmezliği tanısı ile rutin olarak aylık doktor kontrolüne giden, tüm testleri yapılan bir adam nasıl olurda bir anda böylesine garip bir hastalığa yakalanır diye kendi kendimizi yesek de ilk çareyi hemen internette aradık. Belirtilere baktığımızda Alzheimer’den kalp yetmezliğine ve bunamaya dek birbirinden farklı birçok hastalık olabileceğini gördük. Ertesi sabah ilk iş doktora gitmekti ve ne yazık ki doktor bunların kalp yetmezliği nedeni ile olduğu görüşündeydi. Hayatımızın en acı dönemleri de bu görüşün ardından başlamış oldu. Alanında ün yapmış farklı bir kardiyoloji uzmanı bulup randevu almıştık. Babamı oraya götürürlerken yolda fenalaştığı ve acil olarak hastaneye kaldırıldığı telefonu ile bir kez daha yıkıldım. Sonrası mı? Sonrasında aslında uzun zamandır karaciğer kanseri olduğunu ve kalbi ile ilgili sorunu olmadığını öğrendik. Bu bizi kahretse de doktorlar nakil olabilir dediğinde içimizde cılız da olsa bir umut belirivermişti.

Ve ardından bitmek bilmeyen hastane günleri, dört kız çocuğunun karaciğer veremeyeceğini öğrenmesinin acısı, sonra evlattan öte damadın ”Ben veririm” demesinin mutluluğu ve tabi ki aynı zamanda kaygısı. Ameliyattan sağ salim çıktıklarında yaşadığımız tarifi imkansız sevinç… Her gün yoğun bakım önlerinde 5 dakika görebilmek için nöbet tutmalarımız. Sonra bin bir mutluluk ile babamızı eve getirdiğimiz günler… Her birimiz içten içe korkuyor olsak da babam öylesine iyiydi ki. Öylesine toparlanmış ve sağlıklı görünüyordu ki. Onu tek üzen uygulanan diyet programıydı o günlerde. Çünkü o da kendini iyileşmiş hissediyordu. İki haftada bir hastaneye gidiyor, tüm testleri yenileniyor ve bizi mutlu edici şekilde sonuçları iyi olduğu için eve geri dönüyordu. Ancak, son birkaç haftadır tuhaf bir şekilde omuz ağrısından şikayet eder olmuştu. Ve ardından şiddetle artan omuz ağrısı nedeniyle gittiğimiz farklı bir doktordan kanserin kemiklere yayıldığını ve ne yazık ki son aşamasında olduğunu öğrendiğimiz kısaca hayatın mecazen değil gerçekten üstümüze yıkıldığı an. Kanser olduğunu öğrenmemizin ardından yalnızca üç haftamız oldu… Babamın acılar çektiği, bizim çaresizliği dibine kadar yaşadığımız üç haftamız ve sonrasında bir kuş gibi göçüp gitmesine elimiz kolumuz bağlı şahit oluşumuz. Kaygılardan umutlara ve umutlardan çaresizliğe koşturup durduğumuz bu hastalık macerasında ne yazık ki kaybeden biz olmuştuk.

Peki, ben bunları şimdi neden yazdım. Bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Modern tıpta yaşanan bütün gelişmelere rağmen ne yazık ki günümüzde kanser hem dünya da hem de ülkemizde ölüm nedenleri arasına hala ilk sırada. Bir nebze de olsa farkındalık yaratmak istedim. Kanser ne yazık ki çok uzak gibi görünüyor olsa da sinsice vücutlarımızın bir köşesinde bekleyen bir hastalık ve ne zaman bizim ya da sevdiklerimizin başına gelebileceğini bilmiyoruz. Bilindiği üzere kanser de erken teşhis, doğru tanı ve tedavi oldukça önemli. Lütfen, sizi kanser eden şeylerden mümkün oldukça uzak durun ve sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin. Yalnızca kendiniz için değil sevdikleriniz içinde sağlığınıza önem verin. Gerisi mi gerisi Takdiri İlahi…

Cevap Ver

Lütfen Yorumunuzu Onaylayın
Lütfen İsminizi Yazınız