Zeytin Dalı – Yerli Malı

0
1511

Geçenlerde denk geldiğim, araştırınca da vay arkadaş dediğim bir yazıyı paylaşıyorum sizlerle.

—Zeytinyağlı yiyemem aman!

Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. (THM Repertuar numarası 1133)

Marshall Planı, 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir. Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır. (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966)

Bunun için Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır. Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir. Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır. Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık zeytinyağına muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır. —  (Prof. Dr. Kenan Demirkol)

‘senin gibi cahile,
ben efendim diyemem aman’

sözleri ile de muhtemelen masum köylümüzü küçük düşürmeye çalışmışlar, çünkü bizde köylü milletin efendisiydi.

Bu yazıyı paylaşma sebebim sömürgeciliğin bin bir türlü çeşidi olduğunu göstermektir. Günlük yaşamda kullandığımız milyonlarca yabancı markalı ürün, işte bu sömürge sisteminin birer ürünüdürler. Bizi kimyasal katkı maddeleriyle doldurdukları hızlı gıda sektörüne köle yapıp, plastik giysiler giydirip, kumdan kalelere hapsedip, son model teknoloji ürünleriyle donatıp ceplerimizi boşaltarak bidon gibi yaşamaya mahkum ediyorlar. Yerli malı haftasını kutladığımız şu günlerde tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum: YERLİ MALI, YURDUN MALI!

Zeytin dalı da olsa yerli malıdır, bizimdir (zeytinin ne kadar faydalı ve karlı bir iş olduğunu anlatmaya gerek yok, bunu herkes biliyor). Koparıp atmayalım, değerlendirelim. Bize daha fazla türkü yazdırmalarını istemiyorsak inovasyon devrinde, tarımda inovasyona ağırlık vermeli ve bu alanda üst sıralara tırmanmalıyız.

Cevap Ver

Lütfen Yorumunuzu Onaylayın
Lütfen İsminizi Yazınız