Kurtulmuş: Rusya Türkiye’yi Feda Edemez

0
861

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Biz anayasa teklifimizi getiririz, parlamentoda 367’yi bulursa ne ala, bulmazsa 330’u bulursa millete gideriz. Millet istiyorsa başımızın üstünde, istemiyorsa da başımızın üstünde. Millete rağmen bir anayasa değişikliği, millete rağmen bir sistem teklifi olmaz” dedi. Türk siyasi tarihinde iz bırakan birçok liderin geçmişte başkanlık sistemini dile getirdiğini söyleyen Kurtulmuş, yeni anayasa ve başkanlık sistemini Türkiye’nin olmazsa olmazı olarak nitelendirdi. Kurtulmuş, Davutoğlu’ndan Binali Yıldırım’a geçiş sürecinin nezih bir şekilde gerçekleştiğini dile getirdi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan “Neler Oluyor” programına konuk oldu. İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını cevaplayan Yaşar, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Kurtulmuş, AK Parti’de yaşanan genel başkan değişimlerinin çok nezih şekilde gerçekleştiğini dile getirdi. Başka siyasi partilerde bu değişimlerin yaşanması durumunda, ülkede siyasi krizlerin ortaya çıkacağını vurgulayan Kurtulmuş, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı, AK Parti Genel Başkanlığını bırakıp Cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana, o süreçte başbakan ve genel başkan değişimi yaşandı. Bu da son derece nezih bir süreç içerisinde, kısa bir sürede gerçekleşti. Başka dönemlerde olsa, başka partilerde olsa bunlar büyük siyasi krizlerin, kaosların çıkmasına neden olabilir. Tereyağından kıl çeker gibi, çok düzgün bir şekilde o süreç gerçekleşmişti. Sayın Tayyip Erdoğan gibi son derece karizmatik ve AK Parti’nin kurucusu olan, AK Parti kitlelerini onun üzerinden Türkiye siyasetini mobilize etmiş olan, güçlü bir siyasi figürün Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmış olması ve sonrasındaki süreç de son derece nezih bir şekilde olmuştu. Aynı şekilde Sayın Davutoğlu’ndan Sayın Yıldırım’a geçiş süreci de aynı şekilde nezih bir şekilde gerçekleşti. Bu sefer biraz daha hızlı oldu. Önce genel başkan değişimi oldu, ardından görevlendirme oldu, MKYK’daki görevlendirmeler, Bakanlar Kurulundaki görevlendirmeler ve Türkiye siyaseti vakit kaybetmeden kaldığı yerden, hızlı bir şekilde yoluna devam etti. 65. Hükümetin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bu hükümetin yapacak çok işi var. Önümüzdeki 3 yılı aşkın bir süre inşallah görev yapacak olan bir hükümetten bahsediyoruz. Hükümetin seçim kampanyası sırasında millete vermiş olduğu sözler var. Geçtiğimiz hafta TBMM’de hükümet programı okundu, ardından hükümet programıyla ilgili görüşmeler yapıldı. Orada anlatılmış olan hükümetin ana çerçevesi programı var. Dolayısıyla kendisini programıyla bağlamış bir hükümet hızlı bir şekilde yoluna devam edecek. Buna reform, atılım ve icraat hükümeti dememiz mümkün” ifadelerini kullandı.

“64. Ve 65. Hükümet Aynı Hükümettir”

  1. Hükümet ile 65. Hükümetin AK Parti hükümetleri olması sebebiyle, birbirlerinden ayrılamayacağını ifade eden Kurtulmuş, “Öncelikli olarak partinin genel başkanı ve yönetim kadrosu değişmiş oldu ama nihayetinde 64. ve 65. Hükümet aynı hükümettir, AK Parti hükümetidir. AK Parti kurumsallaşmış bir siyasi yapıdır. AK Parti bir siyasi parti olmanın ötesinde Türkiye siyasetinde bir siyasi harekettir. Geçmişi olan, geçmişteki siyasi kanallardan beslenen, Demokrat Parti’nin, Anavatan Partisi’nin, Refah Partisi’nin, hatta rahmetli Menderes’e kadar uzanmış olan çizginin aşağı yukarı bütün kodlarını kendi bünyesinde barındıran, bu anlamda milli egemenliği hakim kılmak, milletin iradesini siyasette tek geçer akçe haline geçirmek isteyen bir kadrodur. Türkiye’de bu anlamda hem reform sürecini ciddi şekilde sürdüren, aynı zamanda icraatların da çok seri şekilde yapılmasını ortaya koyan, yani millete hizmeti kendi siyasi parti programının merkezine koymuş olan bir siyasi harekettir. Her seçim, aslında AK Parti’nin parti olma özelliğinden daha çok bir hareket olma özelliğini pekiştiriyor. 7 Haziran’dan sonra o 9 puana yakın oy kaybında da bunu söyledik; buna üzülmeye gerek yok. Millet bize bir mesaj veriyor, mesajı almalıyız, gereğini yapmalıyız. Biz ne 7 Haziran’dan sonra üzülürüz, ne 1 Kasım’dan sonra ‘aman her şey bitti’ diye defterimizi bir kenara koyarız. Her yeni durum, aslında siyasette kadroları, insanları, siyasileri olgunlaştıran bir durumdur. AK Parti’yi sadece bir siyasi parti olarak görüp, sadece iktidara yapışmış, iktidarı eliyle tutmuş ve bırakmayan bir siyasi yapı olarak görmemeliyiz. Geçmişte nice partiler geldi, nice tek başına iktidarlar oldu ama o partiler toplumsal bir dalgaya oturmadıkları için, toplumdaki bir siyasi hareketi oluşturamadıkları için bir müddet sonra Türk siyasi hareketinden çekildiler, hatta isimleri bile zar zor hatırlanır hale geldi. Dolayısıyla bu süreçler de AK Parti’yi olgunlaştırıyor ve AK Parti’yi güçlü bir siyasi hareket haline getiriyor” diye konuştu.

“Cumhurbaşkanımız, Bir Siyasi Hareketin Doğal Lideridir”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti’nin genel başkanı olmadığını, ancak AK Parti siyasi hareketinin doğal lideri olduğunu hatırlatan Kurtulmuş, “Cumhurbaşkanımız bir siyasi parti genel başkanı olarak söylediklerini söylemiyor, bir siyasi hareketin içerisinden gelen, o siyasi hareketin lideri olarak bunları söylüyor. Bunu böyle görmek lazım. Ben bu sürecin AK Parti’yi hareket olarak olgunlaştırdığını, kuvvetlendirdiğini görüyorum ve inşallah da Türkiye çok faydalı sonuçlara doğru gidecektir. Güçlü bir siyasi hareket, o siyasi hareketin güçlü bir siyasi partisi millet desteğini arkasına alarak, yoluna hızlı bir şekilde devam edecek” değerlendirmelerinde bulundu.

Anayasa Ve Başkanlık Sistemi Tartışmaları

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sadece 65. Hükümetin değil, AK Parti hükümetlerinin tümünün reform hükümetleri olduğunu ifade etti. Türkiye’nin bütün atılım süreçlerinin ekonomik ve siyasi reformların eş zamanlı yapıldığı dönemlere denk geldiğini hatırlatan Kurtulmuş, yine eş zamanlı reformların yapılmasının gerekliliğine değindi. Kurtulmuş, 2002’den bu yana bazı reformların tamamlandığını, bazı reformların ise henüz tamamlanamadığını dile getirdi. Yeni anayasanın da henüz tamamlanamayan reformların içinde yer aldığını kaydeden Kurtulmuş, anayasa ve başkanlık sistemiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:

“Bazıları bunu sadece başkanlık sistemiyle kısıtlı olarak görüyor. Türkiye’de hangi iktidar ne kadar oy alırsa alsın, aslında başka tanımlanmamış bir iktidarın ana çerçevesini çizer. Senelerdir mücadele ederken söylediğimiz tabir ile bürokratik oligarşinin iktidarını pekiştirmek üzere oluşmuş bir anayasadır bugünkü anayasa. Bu anayasanın gerçekten A’dan Z’ye değiştirilmesi lazım. Bu anlamda yeni bir reformun ana maddelerinden birisi olarak anayasayı görmek lazım. Güçler ayrılığı prensibinin tam manasıyla pekiştirilmesi, hala anayasanın içinde şuanda gücü azalsa bile güçlendiği zaman milletin iradesinin karşısına canavarca geçme kabiliyeti olan bir bürokratik oligarşi var. Bütün bunların hepsinin ortadan kaldırılması, Türkiye’de hızlı bir yürütmenin ortaya çıkabilmesi için biz başkanlık sistemini söylüyoruz ama başkası başka bir şey söyleyebilir. Dolayısıyla bunların gündeme getirilmesi, bu reform süreçlerinin tamamlanabilmesi için Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Bu keyfe keder, ‘olsa da olur olmasa da olur’ değil, olmazsa olmaz bir süreçtir. Hele kendisini bu reform sürecinin öncüsü olarak gören bir parti ve onun millet tarafından yüzde 50 oyla iktidara getirilmiş olan bir hükümeti, bu konuyu ciddi bir şekilde önemser ve yoluna devam eder.”

“330’u Bulursa Millete Gideriz”

AK Parti’nin TBMM’den tek başına anayasa çıkaramaması durumunda, 330’u bulup anayasayı halka götürmek istediklerini belirten Kurtulmuş, “Biz kendi içimizde anayasa teklifimizi olgunlaştırıyoruz. Son noktaya doğru geliyoruz ama sonuçta AK Parti’nin oyları belli; 316 milletvekilimizin oyu var. Dolayısıyla burada ilave başka oylara ihtiyacımız var. Bunun için bir taraftan kamuoyunun yeni anayasa fikrini benimsemesi gerekiyor. Zaten süratle başkanlık sistemine de olan destek yükseliyor. Ama daha önemlisi kamuoyunda da anayasanın tartışıldığı bir süreç, aynı zamanda da bu sürecin parlamentoya da yansıtıldığı bir sürecin yürütülmesi lazım. Biz anayasa teklifimizi getiririz, parlamentoda 367’yi bulursa ne ala, bulmazsa 330’u bulursa millete gideriz. Millet istiyorsa başımızın üstünde, istemiyorsa da başımızın üstünde. Millete rağmen bir anayasa değişikliği, millete rağmen bir sistem teklifi olmaz” şeklinde konuştu.

“Rejim Demiyoruz, Sistem Değişikliğinden Bahsediyoruz”

Başkanlık sisteminin rejim değişliği değil, sistem değişikliği olduğunun altını çizen Kurtulmuş, “2007’deki anayasa değişikliğinden sonra 10 Ağustos 2014’te ilk anayasa oylamasıyla birlikte, halkın doğrudan doğruya cumhurbaşkanını seçmesinden sonra Türkiye’de aslında bir sistem değişikliğinin adımı atıldı. Ben ısrarla bu yanılgıdan CHP’yi kurtarmak için, ‘bakın rejim demiyoruz, sistem değişikliğinden bahsediyoruz2 dedim. CHP’nin sözcüsü arkadaşlar da ‘evet biz de Numan Bey’in kastettiğini söylüyoruz’ dedi. Eğer onu söylüyorsanız onu söyleyin. Rahmetli Ecevit ‘ne ezilen, ne ezen, hakça, insanca bir düzen’ dedi milletten oy aldı. Yani bir düzen değişikliği, bir sistem değişikliğini teklif ederek oy aldı. Rahmetli Erbakan ‘adil düzen’ tezi üzerinden milletten oy aldı, hem de tırnaklarıyla kazarak, sıfırdan bir partiyi Türkiye’nin birinci partisi haline getirdi, başbakan oldu. Demek ki geçmişte düzen değişikliğini, sistem değişikliğini teklif ederek, oy alarak iktidara gelen partiler var; 1973’ün CHP’si gibi, Refah Partisi gibi. Anayasa’da bir değişiklik yaparak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, anayasada bir değişiklik yaparak Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimini başkanlık sistemine dönüştürmek arasında zerrece fark yoktur. İkisi de sistem değişikliğidir” açıklamalarında bulundu.

“Anayasa Değişikliğinden Bahsediyoruz Kardeşim, Bunun Kanla Bir İlgisi Yok”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, başkanlık sisteminin kan dökmeden gerçekleştirilemeyeceği sözlerine de değinen Kurtulmuş, “Bu, konuyu anlamamaktan kaynaklanıyorsa bu telafi edilebilir. Ama ‘bu millet cumhurbaşkanını seçerse, bizim adamlarımız, bize benzemeyen adamlardan birisi asla cumhurbaşkanı olamaz’ diye de düşünülüyor olabilir. Bu milletin çarşısından pazarından geçmeyen, milletin geçmişiyle, geleneğiyle, geleceğiyle irtibatı olmayan, milletle aynı türküyü söylemeyen kimse Türkiye’de cumhurbaşkanı olamaz. Zannediyorum CHP zihniyetinin böyle bir telaşı var. ‘Bir de bu cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemine döner, daha yetkilendirilmiş, daha güçlendirilmiş bir noktaya gelirse eyvah ki bir daha bizden hiç kimse seçilmeyecek.’ Eğer bu anlayıştan kaynaklanıyorsa bu daha yanlış bir tutumdur. Demokraside her seçim herkese açık bir seçimdir. En zıt siyasi fikirde olanlar bile sandıktan çıkarsa başımızın üstünde ama ‘bizim dediklerimiz çıkmazsa o sonuç kötüdür’ anlayışı da eski Türkiye’nin anlayışlarındandır. Bu ‘kan’ sözünün ısrarla üstüne gidiliyor, bu anlaşılır bir şey değil. Anayasa değişikliğinden bahsediyoruz kardeşim, bunun kanla bir ilgisi yok. Siz de teklifinizi koyarsınız, millet hangisini istiyorsa onu kabul eder. Bunun konuşulduğu bir yerde böyle cümleleri kurmak, bunlar üzerinden demokrasiyi lekelemek kabul edilebilir bir şey değildir. Bu kafa karışıklığını CHP’nin gidermesi lazım, siyasetin meydanı sandık meydanıdır” diye konuştu.

“Erbakan, Türkeş, Özal Ve Demirel De Başkanlık Sistemi İstedi”

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’de başkanlık sistemi ve partili cumhurbaşkanlığı sisteminin geçmişte de birçok siyasi parti ve liderleri tarafından dillendirildiğini ifade etti. Geçmişte çok az oy alabilen siyasi partilerin bile, halka olan güvenlerinden dolayı başkanlık sisteminin gelmesinden yana tavır koyduğunu hatırlatan Kurtulmuş, “1980 darbesinden sonra, o yasaklı dönem içerisinde Refah Partisi yeni kurulmuş, daha toplumun içerisine yeni çıkıyor, doğru dürüst oy almış durumda değil, o zamanda bile Refah Partisi Türkiye’de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngörüyor. Aynı şekilde MHP rahmetli Türkeş zamanında başkanlık sisteminden bahsediyor. Aynı şekilde rahmetli Özal başkanlık sistemini ilk gününden beri söylüyor, Demirel aynı şekilde. Az oy alsalar da, çok oy alsalar da millete güvenen, millete yaslanan insanlar millete gitmekten hiçbir şekilde telaşa kapılmıyor. 1980 darbesinden sonra bile, darbe şartları içerisinde bile, ‘bir gün gelir bu millet gerçekten bir güç elde eder, yeter ki biz millete doğrudan doğruya cumhurbaşkanı seçtirelim’ diyebiliyor. Bu inanca, bu özgüvene, CHP kadrolarının da kavuşması lazım. Bu Türkiye için olmazsa olmaz bir durumdur. Bugün Türkiye’de iktidarda AK Parti var, yarın başka bir parti gelebilir ama siyasette karar merciinin halk olduğunu biliyorsa, halkın önünü açacak her adımı da atması gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Bir Partinin Zaaflarıyla Hareket Etmeyiz”

AK Parti’nin bazı siyasi hamleleri gerçekleştirmek için, zamanlamayı MHP’deki kongre sürecine göre ayarladığı iddialarının asılsız olduğunu kaydeden Kurtulmuş, “Bu asla doğru değil. Partilerin şuandaki durumuyla bizim konuştuğumuz konuların hiçbir ilgisi yoktur. Kaldı ki biz parti olarak asla başka bir partinin gücü ya da zaafı üzerinden siyaset belirlemeyiz, o zaman yarı yolda kalırsınız. Biz önce kendi gücümüz, arkasından kamuoyundaki ve parlamentodaki havayı iyi yönetmek ve bunların sonucu olarak nihayetinde parlamentoya bir anayasa teklifi geldiği zaman orada partiler bir grup kararı alamıyor, milletvekilleri kendileri bireysel oylarını veriyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasında da ilk turda başka bir sonuç çıktı, ikinci turda başka bir sonuç çıktı. Bu her parti için geçerli. Kongre şöyle oldu böyle oldu, MHP bir tartışmanın içine girdi, bu bizi hiç etkilemez. HDP’nin içerisinde bir gelişme olur olmaz bu da bizi etkilemez, aynı şey CHP için de geçerli. Biz hesabımızı ona göre yapmayız, biz kendi gücümüze göre hesap yaparız” ifadelerini kullandı.

Terör Örgütlerinin Uluslararası Destek Alması

“Biz 40 yıldır silahlı terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. 40 bine yakın insan bu süreç içerisinde ölmüş, 7 bini aşkın şehidimiz var ve minimum hesaplamalarla 1 buçuk trilyon dolar bir kaybımız var” diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti:

“22 Temmuz’dan sonra yeni bir tablo ortaya çıktı. Bu tablonun böyle ağır bir şekilde karşımıza çıkmasındaki en temel neden terör örgütlerinin cesaretlendirilmesidir. Bu örgütler 22 Temmuz’dan sonra bir takım uluslararası güçler tarafından cesaretlendirildi. Bu terör örgütlerinin arkasındaki lojistik destekler, silah destekleri, ekonomik destekler, siyasi destekler bir an için uluslararası güçler tarafından kesilirse hiçbir terör örgütü ayakta kalamaz. DAEŞ’e karşı operasyonlar falan yapılıyor, kessinler arkasındaki desteği 1 haftada 10 günde DAEŞ bitirilir. Aynı şekilde PKK’yla mücadele ediyoruz, bu kadar farklı ülkelerden silahları bu adamlar nasıl elde etti. Biz bunlarla bu kadar mücadele verirken, çok net siyasi destekle, kollarında YPG armasıyla koalisyon güçlerine bağlı askerlerin orada olması ya da 64. Hükümetin Başbakanı Brüksel’i ziyaret ederken, toplantı yapılan salonun 50 metre ötesinde PKK çadırının açılması bunlar az siyasi desteğin kanıtı mıdır? Çok cesaretlendirilmiş, silahları, siyasi desteği, ekonomik desteği artırılmış birkaç terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Bu bir anlamda Türkiye’nin beka meselesidir.”

“Bölge Halkının Teröre Destek Vermemesi Oyunu Bozuyor”

Uzun yıllar sonrasında terörle mücadelede çok farklı birimlerin hepsinin üstün bir koordinasyonla ve kararlılıkla mücadele sürdürmesinin ve bölgedeki halkın terör örgütüne destek vermemesinin Türkiye üzerine oynanan oyunu bozduğunu belirten Kurtulmuş, “Terör örgütüne yakın olan siyasi partiye oy veren insanlar bile terör olaylarını istemiyor, ‘siyasi destek verdik daha ne istiyorsunuz?’ diyorlar. ‘Gittiniz parlamentoya, niye benim evimin önünde bomba patlatıyorsun, niye benim çocuğumun hayatını yok ediyorsun’ diyorlar. Diyarbakır’daki faciayı izah bile edemiyorum. Bunu nasıl izah edecekler? Güvenlik güçleri durduk yerde bir sabah kalkıp ‘hadi Cizre’de operasyon yapalım’ demedi, halk bunu biliyor. Bakıldı ki çok büyük bir destekle bunlar silahlı bir eylem içerisine giriyor, Türkiye burada bu müdahaleyi yapınca halk gerçekleri gördü” değerlendirmelerinde bulundu.

“Bu Silahlar Çarşıda, Pazarda, Süpermarkette Satılmıyor”

Kurtulmuş, Nusaybin’de ele geçirilen İsveç/ABD ortak yapımı antitank füzesi ve 2 hafta önce Süper Kobra Helikopterin Rus füzesi tarafından düşürülmesinin hatırlatılması üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu kadar farklı silahlar nereden geliyor? Bu silahlar çarşıda, pazarda, süpermarkette satılmıyor. Bu silahlar bazı devletlerin istihbarat birimleri bir takım imkanları kullanarak ya da aracıları kullanarak bu örgütlere veriyor. Suriye’de uluslararası camianın ne yapacağını bilememesi durumu öyle bir noktaya getirdi ki, Suriye, örgütlerin her birinin cirit attığı bir örgütler pazarı haline geldi. Suriye’nin bugünden yarına çözümünü niye istemiyorlar? Suriye’de şuanda devam eden bir vekalet savaşı var. Bu vekalet savaşları bittiği zaman, bu güçler birbirleriyle direkt bir çatışmanın içerisine de girebilirler. Bu anlamda kendilerini direkt olarak çatışmanın içerisine sokmamak için maşalarını kullanıyorlar, maşalarına destek oluyorlar. Herkes kendisi için kullanıma elverişli gördüğü örgüt üzerinden Suriye siyasetini dizayn ederek bölgede bir güç elde etmeye çalışıyor. Bu çok kötü bir şey. Hele hele dünya dengesinin henüz yerine oturmadığı bir dönemde bu son derece tehlikeli bir durumdur. Bu sadece Suriye’de, sadece bildiğimiz terör örgütleriyle sınırlı kalmaz, Allah muhafaza bütün dünyanın küresel bir terör saldırı altında olmasını, dünyanın pek çok yerinde beklenmedik terör saldırılarının ortaya çıkmasını hazırlayan bir zemin haline gelebilir.”

“Birileri 1 Asır Önce Yarım Kalmış Hesabı Görmeye Çalışıyor”

Suriye üzerinde plan yapan büyük ülkelerin, bölgedeki gerilimleri artırmak istediğini söyleyen Kurtulmuş, “Büyük resim, bu bölgede mezhebi ve etnik farklılıklar üzerinden var olan siyasi gerilimleri artırmak, var olan fay hatlarını daha da derinleştirmektir. Böyle olması bu coğrafyaya dışarıdan müdahale eden herkesin işine gelir. ABD’sinin de işine gelir, Rusya’sının da işine gelir ama sadece bölge halkının işine gelmez. Her gün bir yerde bombalar patlıyor; ölen ya Sünni’dir ya Şii’dir, ölen ya Arap’tır, ya Kürt’tür, ya Türk’tür, bu bölge halklarıdır. Bölgedeki bütün halkların, siyasete kafası çalışan, vicdan sahibi bütün insanların, siyasetteki bütün güç sahiplerinin bunun farkına varması lazım. Bu dışarıdan gelen bu unsurların hepsi, gün gelir geldikleri yere geri giderler ama biz halklar olarak kıyamete kadar burada yaşayacağız. Bizim ana resmi bu şekilde görmemiz gerekir. Bir kere daha 1 asır evvel yarım kalmış hesabı birileri görmeye çalışıyor, tamamlamaya çalışıyor, çatışmaları daha fazla derinleştirip, halklar arasında kalıcı husumetler oluşturmaya çalışıyor. Biz de bunun tam tersini yapacağız. Sorunlarımız, anlaşmazlıklarımız var, gerçekten devasa şekilde belki çatışma ortamı doğuracak farklılıklarımız var ama bütün bölgedeki siyaset yapan unsurların, rızaya dayalı bir müzakere sürecinin kapısını açmak zorundayız” diye konuştu.

“Ne Abd Ne Rusya Türkiye’yi Feda Edemez”

ABD’nin müttefiklik konusunda YPG ya da Türkiye’den birini seçmesi gerektiğini dile getiren Kurtulmuş, “Ne ABD ne Rusya, Türkiye’yi bölgedeki gelişmelerde kullanacakları herhangi bir terör grubunu bahane ederek feda edemez. ABD ‘YPG ile iyi ilişkilerimiz var, o zaman Türkiye’yi bırakalım’ diyemez. Burada 80 milyonluk büyük bir ülke var, NATO ittifakı var. Burada karar vermeleri gerekiyor” dedi.

“Ümit Ediyoruz Ki Uçak Krizi Sonrası Ortaya Çıkan Gerginlik Sona Erer”

Rusya ile uçak krizinden sonra gerilen ilişkilerin düzelmesini ümit ettiğini kaydeden Kurtulmuş, “Ümit ediyoruz ki uçak krizi sonrası ortaya çıkan gerginlik sona erer. Biz baştan beri söyledik; bu kastı mahsusla yapılmış bir şey değildir. ‘Rusların buradan bir uçağı geçti, biz de bunları indirelim de bir kriz çıkaralım’ diye yapılmış bir şey değildir. Uçak vurulduğu anda o uçağın kimliği bilinmiyordu. Kimliği bilinmeyen bir uçak sınırlarımızı ihlal ettiği için, angajman kuralları çerçevesinde düşürüldü. Zaten 9 saniye içerisinde olan bir olaydan bahsediyoruz. Türkiye kasten Rusya ile ilişkileri kesmek, Rusya’ya karşı bir düşmanlık gösterisi olsun diye o uçak düşürülmüş değildir. Ümit ediyorum ki, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişki eski durumuna gelecektir. Ümit ediyorum ki ABD de bizim açımızdan doğru bir karar verecektir. Bu karar ABD’nin orta vadede kendi yararına olan bir karardır. Bir karar alması gerekiyor; Türkiye ile mi stratejik müttefik, YPG ile mi stratejik müttefik? Orada da ABD Büyükelçisi’nin son vermiş olduğu demecin, bu söylediklerimizi anladıkları gösteriyor. ‘PKK silah bırakmalıdır, Türkiye daha fazla rahatsız olmasın’ manasına gelen sözler söylemiş. Biz sözün ötesinde icraat bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Cevap Ver

Lütfen Yorumunuzu Onaylayın
Lütfen İsminizi Yazınız